21 Ocak 2012 Cumartesi

GAR

Gidenler geri gelir mi bilinmez. O kadar yaşlı göz, dinecek elbet. Uzun saçlar kesilecek. Milli plyango birisine vuracak mutlaka. Anonslar geçicek rüyalarında. Sen hep bir sonraki durakta iniceksin, uykun ağır basıcak gerçeklere... Kar yağışı beklenen bir hayatın içine düşeceksin, donacaksın, ölmeyeceksin... Bavullarında tarif edilmez ağırlık, elinde bir cips ve çok mutsuzsun... Yanına yaklaştımayan tavırların, ayrımcılığın daniskası, önyargılarının esiri olmuş bir adam... Saçları sarı, kırmızı bir montlu kızın soğukla mucadelesi. Bi yerden bi yere gitmeniz için olağanca çağrılar yapan kadın. Güzel gişe memurları, hep güzeller. Nasıl oluyor hiç anlamam, hep aşık olurum. Gişe memurları... Ahh nasılda unutmuşum, bavul şimdi en altındadır, olsun yine de çıkarmam lazım çabaları bir garda. Dünyayı dinlemeyen bir kadın, alis'in diyarında, şapkası var, gözleri yok, kulakları sağır, mutsuz... Sıkılganlıktan belkide belki de, her neyse o adam açmış laptopunu gar'a meydan okuyor, cool... Sürekli küfür eden temizlik görevlisi, fındıkların alasını satan bir abla. Ben kendim için yaşarım tavırları diyen bir kadın, iç dünyası aydınlık, ya dış dünyası, kapatmış kendini, ruhu serbest kalsa neye yarar, bedenin içinde haps olmuş birer cümle. Sevgilisine "gitme" demek isteyen bir adam, lakin bencil olamıyor. Sarı saçlı kız soğuğu yendi. Yanaşan bir tren bacaklarıma kadar. İçi boş ama içi umut dolucak. Yeni insanlar, hızlıca gar'ı boşaltan hızlı ve asi insanlar, kimi mutsuz. İlk defa trene binen küçük kız. Yılların birikimini mutlu olarak geçirmeye çalışan bir tombul teyze. Topuklu bir kadın, pembe montun olmayacak kadar çirkin, sarışın ve umursamaz. Gözleri umut dolu bavul eşeleğen kız, saçları düz, gözleri renkli, konuşan iki kız, dünyaya renk katmaya gelmişler, çok uçmayın demek isterdim onlara, dünya mutsuz, sen mi mutlu olmaya çalışıp etrafına ışık saçamazsın... YaLNıZLıK GüZeL ŞeY...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder